bambu mobilya sarıyer bambumobilya rumelikavağı istanbul kamil uzuner

RUMELİ KAVAĞI

Rumeli Kavağımızın Tarihçesi

Bizans ve Osmanlı dönemlerinde boğazın Karadeniz girişinde Önemli bir stratejik mevkii olan Rumeli kavağı günümüzde balık lokantaları ile ünlü turistik bir yöredir. Rumelil ve Anadolukavakları'nın adlarının sahildeki ulu kavak ağaçlarından geldiği iddea edilmişse de kavak adı aslıkda bu noktalarda bulunan ve "kavak" denen deniz ve gümrük ve kontrol noktalarından kaynaklandığı tespit edilmiştir. Kavakların stratejik önemi her iki kavağında Bizans döneminden itibaren kalelerle tahkim edilmesi getirmiştir. Milli marşımızın yazarı ünlü şair Mehmet Akif Ersoy diyor ki:
        Bastığın yere toprak deyip geçme, tanı
        Düşün altında binlerce kefensiz yatanı

İşte doğup büyüdüğümüz, düşüp kalktığımız, çocukluğumuzun geçtiği ecdadımızın uğruna can verdiği bu topraklarda hangi medeniyet ve kültürlerin yaşadığı semtimizdeki halkımıza ve yerli ve yabancı turistleri bilgilendirmek için çalışma ve incelemelerimiz sonucu sizlere sunmayı borç bildim.

İspanya'dan Cadix'ten 1403'de Orta Asya'ya semerkant'e Timur'a elçi olarak yollanan Ruy Gonzales de Clavijo'nun Trabzon'a gitmek üzere Boğaziçi'nden geçerken tamamen ve terkedilmiiş halde gördüğü Rumelikavağı kalesi ise, Bizans devrine ait olmakla beraber tarihçesi hakkında bir şey bilinmez. Buraya her ne kadar Ceneviz Kalesi denilirse de bunun da asılsız olduğu Clavijo'nun bu notundan anlaşılmaktadır. Eğer buraya Cenovalılar işgal etmiş olasalar, İspanyol seyyahın geçtiği sıralarda kalenin harap ve garnizonsuz olması mümkün bulunmazdı. Boğaz'ın girişini kontrol etmek ve bir görüşe göre Boğaz ağzına gerilen bir zinciri koruman ve gemilerden ümrük ve resmi alman gayesiyle yapılan Rumelikavağı Kalesi'nin eski adının Poliknion (Kale) olduğu Patrik Konstantios yazar. Hammer ise bu kaleyeBaşmelek anlamında Asomaton adını yakıştırır. Fakat adlandırmaların ikiside tutunmamış ve unutulmuş, h,potezler halinde kalmaktan ileri gidememiştir. Türk devrinde buraya Eskikale veya Ceneviz Kalesi denilmiştir. Bu kalenin kalıntılarının askeri mimari bakımından fazla ilgi çekici bir olmadığı söylenmektedir. Taş ve tuğladan karma teknikle yapılan bu kalenin belli bir planı olmadığı gibi kuleleri de yoktur. Von Der Goltz'un haritasında adı İmroz Kalesi olarak belirtilen bu kalenin duvarlarından pek azı yerden yüksekte mevcuttur. Bretten'li M. Heberer'in kitabındaki Boğaziçi graviründe bu kaleyi bir tepede olarak belirlemiştir. 1585'e doğru burayı gören bir Alman, Rumelikavağı Kalesini aralarında bir duvarla bağlı yuvarlak iki kuleden ibaret olarak gravirüne yerleştiriştir. Her iki kulede de yukarıdan aşağıya kadar uzanan büyük yarıklar vardır. Böylece kalenin 16. yüzyıl sonlarına doğru iyice harap durumda olduğu ve Türk idaresi altında hiçbir bakım görmediği anlaşılmaktadır. Hakkında hiçbir bilgi olamyan, "Nöbet Yeri" denilen Katastepe'nin belki bu kule ile aynı olamsıda bir ihtimal olarak düşünülebilir. Bu katastepe mevkiinde, bu yakadaki aynı ada sahip iki Michael kilisesinden başka, İmparator Manuel Komneos (1143-1180) tarafından kurdurulmuş bir üçüncü Michael manastır ve kilisenin olduğu söylenmektedir. Kaynakların verdiği bilgilere göre, içindeki keşişlerin ibadetten başka bir şey düşünmemeleri için bu manastırın bütün ihtiyaçları devlet tarafından sağlanıyordu. Gerçekten bu manastır varsa kurulduktan az sonra Latin istilası sırasında boşalıp yıkılmış olmalıdır. A. Dumont, 1869'da yaptığı incelemeler sırasında, Rumeli kavağı 'nda su içinde eski bir mendirek kalıntısı gördüğünü haber verir. Onun kanaatine göre bu mendirek kanalı darlaştırıp (?) bir dereceye kadar kapatıyor, böylece Boğaz'ın korunmasını sağlıyordu. Bu mendirek kalıntısının Mavromolos'a adını veren taşlardan oluştuğuna ihitimal verilebilir. Bu gün hala durup durmadığı hakkında bir fikrimiz yoktur.

   Rumelikavağı'nın az kuzeyindeki Karataş mevkiinin, Mavnomolos (Karataş Yığını) ile aynı yer olduğu iki adın birbirinin tam karşıtı olmasından çıkarılmaktadır. Vom Der Goltz'un itasına burada Mavromolos çiftliği gösterilmiştir. Bu Mavromolos'da Meryem Ana'ya sunulmuş bir Theotokos veya Panağia manastırının olduğu kaynaklardan öğrenilmektedir. Patrik konstantios'a göre Mavromolos'daki X. Konstantin Dukas (1059-1067)2in karısı Evdokia Makrembolitissa tarafından yaptırılan bu Meryen Ana Manastırının kalıntıları ile bir sarnıç harabesi o sırada hala görülebiliyordu.Çok daha sonraki seyyah rehberinden de bu kalıntılardan bahsedilir.

   Bu Mavromolos Meryem Ana Manastırını yaptırdığı kabul olunan İmparotoriçe Evdokie, ilk kocasının ölümü üzerine kumandan Romanos ile evlenerek onu IV. Romanos Diegenes (1067-1071) adıyla imparator yapmıştır. Romanos'un 1071'de Malazgird Savaşı'nda yenilmesi ve az sonra ölümü üzerine, Edokie da iktidardan uzaklaştırılarak kendi kurduğu manastıra kapatılmış, bu ara da rahibe olmaya zorlanmıştır. Evdokie'nin bu manastırdan çıkıp şehirde bir bir sarayda yaşamasına ancak I. Aleksios Komnenos (1081-1118) idareyi ele aldığında izin verilmiş. Ancak hakkında fazla bir şey bilinmeyen ve Piperudes veya Kyperudes denilen bu manastırın Mavromolos Manastırı ile aynı olmadığı, ve onun Anadolu yakasının bilinmeyen bir noktasında yükseldiği yolunda da bir görüş vardır. Boğaziçi'nin kuzeyinde Rumelikavağındaki bu Mavromolos Meryem Ana Manastırı kurucusu kim olursa olsun Fetih'den sonra Türk devrinde de faaliyetine devam etmiştir. Kısacası Bizans devrindeki adı ne olursa olsun Boğaz'ın Runeli yakasında ve kalenin yukarısında bir tepede eski bir manastır vardı ve bu 18. yüzyıl başlaına kadar yaşamıştır. Önceleri Kestanelik Meryemi Manastırı denilen bu dini tesisi sonradan Karataş-Mavromolos Meryemi Manastırı olarak tanınmıştır. 16. yüzyıl sonlarında bir süre İstanbul'da bulunan Bretten'li Michael Heberer, kitabındaki gravirde manastırın basit bir resminide vermiştir. Yüksek bir tepenin zievesinde olan manastıra kıyıdan kıvrılarak çıkan bir patikadan ulaşılmaktadır. Çift meyilli damlı birkaç katlı yüksek bir yapı olan manastırın yanında dört köşe bir kule bulunmaktadır. Esas binadan daha yüksek olan bu kulenin tepsinde ise desteklere dayanan bir çıkması olan bir kulübe bulunmaktadır.
Antakya PatriğiMakarios'un 1652'de gördüğüne göre manastırın kilisesi çok eski idi, ayrıca burada biri içinde biri dışarıda olmak üzere iki ayazma bulunuyordu. Dış ayazmada bulunan bir Pantanassa Meryem İkonası, manastır 1715'de yıktırılırken, Mavromolos Meryem'i İkonası ile Arnavutköy'deki Taksiarkhai Kilisesine götürülmüştür. Raşit Tarik'inden öğrendiğimize göre, burada yaşayan keşişler manastırın zenginliğini çok arttırmışlar ve 17. yüzyıl içinde 1690'da burada yeni ve büyük bir kilise yapımına girişmişlerdir. Durumun farkedilmesi üzerine, 18. yüzyılbaşlarında H. 1128 (1715)'de manastır boşaltılmış ve kilise de hükümet tarafından yıktırılmıştır. Bir başka söylentiye göre ise gemicilerin burada uygunsuzluklar yapmaları buna sebep olmuştur. İstanbul be Boğaziçi hakkındaki kitabını 1661'de yazmaya başlayıp 1684'de tamamlayan Eremya Çelebi (1637-1695) içindeki Meryem adfına (Panagia) kilisesi ile birlikte bu manastırın etraflıca bir tasvirini yapmaktadır. Ayrıca burada yenilip içildiğini, hatırlılara meze ve şarap da verildiğini bildiğine göre manastırın 1715'de yıktırılmasında çaşitli sebeplerin rolü olduğu anlaşılır. H. 1212 (1797/98) de öldüğü anlaşılan, tanınmamış bir şairin, İzzet Efendi'nin Divan'ındakiBoğaziçi Sahilnamesi veya İslkelenamesi'nde:
         Kara-taş altına girsin dilerizdüşmen-i din
         Gece gündüz çekeler nar-ı cehennemde azap
Denildiğine göre Mavromolos Manastırının zararlı faaliyetinin hatırası 18. yüzyılın sonlarında da hala biliniyordu. Bunlardan başka Bizans devrinde Boğaziçi'nin Rumeli yakasında mevkiileri hakkında doğru tahminler yapılamayan bazı yerler vardır. Bunlardan aziz Klementios adına bir kilise olan Evdoksie, belki Anaplus2un ilerisinde; Kataskepe ise nöbet yeri anlamına geldiğine göre boğaz ağzına yakın bir yerde, Sarıyer'in yukarısındaki burunlardan b,r, üstündeydi. Belki Sosthenion'un yakınında olan Lurde ve bir ihtimal ile kuruçeşme yakınında olması düşünülen ve zaten kaynaklarda hiç anılmayan Mikron Bathei ile Stauria (Dörtyol ağzı) hakkında fazla bir şey bilinmemekte. Bir Hagios Philippos Manastırı e düşkünler evine sahip olan Neapolis'in yeri hakkında ise hiçbir kayda raslanmamaktadır. Neapolis adının "Yenişehir" manasına geldiği düşünülerek, bunun bugün Yenimahalle ile aynı olabileceği ileri sürülmektedir. Ancak bu görüşün sağlam hiçbir temele dayanmadığı açıktır. Rumeli yakasını kuzey ucundaki Büyükliman'ın Bizans devrindeki adının ne olabileceği ile pek kimse uğraşmamıştır. Buna karşılık daha kuzeydeki Garipçe ve Karipçe, Skarlatos Byzantios tarafından yukarıda bahsi geçen Trasios Manastırı yeri olarak gösterilmek istenmiştir. Mordtmann ise daha da ileri giderek, adların fonetik benzerliğine dayanarak, burayı Homeros'un Kharybdis olarak teşhis etmek istemiştir. Kastron ton Rhos (Rhos kalesi) denilen kalenin nasıl bir şey olduğu, bunun arada kuzeyden gelen kayıklarla Karadeniz'i geçerek Bizans önlerine kadar gelen, Rhos denilen Vikingler ile ilgisinin sebebi de bilinmemekte, sadece Rumeli yakasında olduğu tahmin olunmaktadır. Bu belki bir süre için Rhos akıncılarının ellerine geçen bir Bizans gözetleme kulesi belkide bir köprü başı kurmak gayesiyle geçici olarak meydana getidikleri basit vir avul-tahkimattır (palanka). Boğaziçi'nin Karadeniz2e açıldığı kısımda Rumeli Feneri önünde ise kuzey rüzgârlarına açık tehlikeli bir koyun önünde ilkçağda Kyanea veya Stmplegadee kayaları denilen taşlar bulunmaktadır. Eskiden bu kayaların hareket ettiklerini ve zaman zaman birbirlerine vurduklarına inanılırdı. Gerçekten ise kara ve birbirleri ile alçak bir berzah sayesinde bağlanan bu kayalar sular sular yükseldiğinde adacık halini alıyorlar ve gemiler için tehlikeler yaratıyorlardı. Birbirlerine vurdukları söylentisi ise karadaki kayalar arasındaki yarıklara giren denizin burada büyük gürültü yapmasından doğmuştu denilir. Bu kayalardan, Türk devrinde Öreke taşı ve ya kalınkata denilen en büyüğünün üstüne, Roma İmparatorluk çağında yuvarlak bir sunak taşı konulmuştu. Kitabesi denizin tesiriyle silindiğinden uzun süredir açık şekilde okunamıyon (Mango'ya göre belki Caligula'ya ait bu kaidenin üstünde, daha geç bir devirde, herhalde kayaları ve dolayısıyla tehlikeyi uzaktan belli etmek üzere bir sütun dikilmiştir. Nedense Pompeius sütunu denilen bu işaretin bütün Bizans ve Türk devrinin bir kısmı boyunca hizmet ettiği ballidir. İstanbul'a gelen hemen hemen bütün yabancı seyyahlar tarafından görülen, anlatılan hatta resmi çizilen bu sütun 1680'de devrilmiş, parçaları denize saçılmıştır. Kaide ise günümüze kadar gelmiştir.

   Öreke taşının kuzey-batısında Rumeli Feneri bulunmakta ve burada Boğaz bitmekte, kıyı girintili-çıkıntılı bir şekilde batıya uzanmaktadır. Artık Trakya'nın Karadeniz sahiline ait olan bu kesimde herhangibir eski eser bilinmemektedir. Batıda olan Kilyos Kalesi ise Karadeniz'den gelecek bir tehlikeyi önlemek üzere yapılmış olamkla beraber bir bakıma Boğaz'ın girişinin arka güvenliğini de sağlayan bir tahkimattır. Karşı tarafta olan hemen hemen aynı göreve sahip Riva Kalesi gibi bu da, bu günkü biçimiyle bir genç devir Türk yapısıdır. Aynı yerde daha eski bir Bizans Kalesi olup olmadığını ise biilmiyoruz. Yerin adı sadece Bizans devrinde bir iskelenin varlığına işaret eder gibidir.

   Başka bir kaynağa göre ise de; Boğaz'ın yukarı tarafında, Anadolukavağı'nın karşısında Rumelikavak Hisarı (halk dilinde sedece Rumelikavağı) adını taşıyan bir hisar vardır. Karşı karşıya bulunan bu iki kaleye Kavak Kaleleri veya Kavak Hisarları da denir. Bu akleler 1623 senesinde IV. Sultan Murad tarafından yapılmış, 1783 senesinde de 1. Sultan Abdülhamid tarafından yeni burçların ilavesiyle genişletilmiştir. İki hisardan takriben iki mil mesafede, deniz kıyısında, 1. Sultan Abdülhamid'in Tusan adlı bir Fransız'a yaptırdığı diğer iki kale vardır. Boğaz'ın ağzında da birbirine karşı duran iki kale, 4. Sultan Mustafa tarafından harb esnasında Tott adlı Fransız'a yaptırılmıştır. Bu günkü padişah 3. Sultan Selim de yerlerde başka istihkamlar ilave ettirmiştir.

   Fetihten sonra Osmanlı'ların eline geçen Kavaklar birer balıkçı köyü olarak yaşantılarını sürdürürken 17. YY başlarında Karadeniz'den gelen Kazak akıknları Boğaziçi'nin batı kıyılarında Yeniköy'e kadar inip sahil köylerini perişan edince 1624'te IV. Murat (HD 1623-1640) Boğaz'ın iki yakasında yeniden iki kale inşa ettirmiş. Her iki yakadaki yerleşmelerde boğaza giriş ve çıkışın kontrol edildiği gümrük işlemlerinin yapıldığı (Kavak) özel önemde köyler haline gelmişlerdir. IV. Murat'ın onarıp yaptırdığı Rumelikavağı kalesinin ayrıca Karakaş Mustafa Çelebi Mescidinin bulunduğu Yusufağa Camisi'nin de Fatma Turhan Sultan tarafından kardeşi adına yaptırdığı çeşitli kaynaklarda yazılıdır. İnciciyan 1783'te 1. Abdülhamid (HD1774-1789) tarafından yeni burçların ilave edilip kalenin genişletildiğiniTusan Adlı Bir Fransız'a yaptırdığını IV. Mustafa (1807-1808) tarafından Tott adlı Fransız'a boğaz ağzında iki kale daha inşa ettirdiğini yazar.1802 tarihli Bostancı başı defterine göre bu mahalde 23 adet top mazgalı olan bir kale, balıkhane, bostancı kışlası, dükkanlar, kahvehane, salhane, üç kayıkhane, cami, mektep, tatlı su çeşmesi, kale dışında 24 top ve tabyaları, ağalar odası, 20. ye yakın hane ve kumbaracılar tabyası bulunmaktaydı. Rumelikavağı 1877'de çıkan Dersaadet belediye yakasına göre, o o tarihte tespit edilen belediye sınırları içine alınmasına rağmen, 1930'a kadar köy statüsünü sürdürmüştür. 1930'da uygulamaya konulan 1580 sayılı Saray ilçesine bağlı bir mahalle olduğu örülür. Rumelikavağı köyü ve çevresi ll. Dünya savaşı sıralarında askeri bölge olarak semt sakinlerinin dışındaki yabancılara yasaklanmış olup yasaklı dönem 1960'a kadar sürmüştür. Rumelikavağı kıyısındaki 31 suyu mesiresi, 31 yokuşu, 31 çeşmesi adlarına 93 balkan savaşı sonrasında buraya gelenler 31. tümenden almıştır. Osmanlı döneminde isyancılardan Kabakçı Mustafa'nın burada yaşadığı, hatta araştırmalara göre ailenin son ferdini bir süre önce veremden öldüğü anlatılmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucularından Mareşal Fevzi Çakmak2ın çocukken burada yaşadığı, ayrıca büyük komutan İsmet İnönü'nün de teyzesinin Hamam Sokağı No:5'te bir eviolduğu söylenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk ömrünün son yıllarında hafta sonlarında Altınkum Plajı'na gelerek halkla içiçe olup üzüm bağları gezip, incir ve kavak yoğurdu yermiş. Rumelikavağı adını Şirket-i Hayriye'nin 73 baca numaralı buharlı yolcu vapuruna vermişler. Bu vapurun 72 baca numaralı Üsküdar adlı bir de eşi vardı. 1927'de Almanya Elbing'de F. Schichao Gmbh. Tezgahlarında buharlı yolcu vapuru olarak yapıldı 148 gross ton kapasiteliydi, uzunluğu 31,1 metre, genişliği 6,6 metre, su kesimi 2,4 metre idi. 350 beygir gücünde buhar makinesi ve tek uskuru vardı. Saatte 8 mil hız yapıyor, yaz ve kış344 yolcu alıyordu. 1984 yılında kadro dışı bırakıldı. Hilton oteli tarafından satın alınarak Şehrazat adı varildi. İstanbul'da hizmet vermekte olan 2. bir Rumelikavağı yolcu vapuru daha vardır. 1987'de Haliç Tersanesindemotorlu yolcu gemisi olarak inşa edildi. 9 eşi vardır. 307 gross tonluk, 47,3 metre uzunluğunda, 9 metre genişliğindedir. Pendik Süzer yapımı her biri 636 beygir gücünde iki adet dizel motoru vardır. Çift uskurludur. 14 mil hız yapmakta, yaz mevsimi 900, kışları ise 700 yolcu almaktadır.


Rumelikavağımız

Eminönü'nden (köprü) uzaklığı 13,2 mil (24,35 KM) olup Şirket-i Hayriye vapurlarının (Altınkum iskelesi) yıkıldıktan sonra sefer yaptığı en son iskeledir.
Şirket-i Hayriye'nin ilk kurulduğu yıllarda Rumelikavağı vapur yolcu adedi ve vüfus hakkındaki bilgiler :
Günlük yolcuadedi 165
Yaz mevsiminde gelen yazlıkçılar28 kişiymiş.
Yalı, Hamam sokağı, Liman caddesi Köprü sokağı, Maslak sokağı, Kayadere mahallesine bölünmüş olup İskele caddesi, Kale meydanı caddesinden oluşmuştur. Üç çeşmesi, bir de iptidai mektebi varmış. (31 su) namı ile ünlü mesiresi, Liman caddesi yolu üzerindedir. Mahalle halkı 976 müslüman, 12 rumdan ibaret olup 190 müslüman evi ve 3 rum hanesi vardır. Yerliler balıkçılık, üzümcülük, bostan ve sebzecilikle uğraşırlarmış. İstikhamlar ve kışla dolayısıyla subayların oturduğu bir yerdir. Rumelikavağı ile Fener arasında Büyükliman denilen bir liman varmış. Rumelikavağı önündeki, şimdiki adı Dilkile, geçmişteki adı ise Fener eskiden Meser Burnu'nda idi. Osmanlılar zamanında şimdiki yerine naklettiler. Bu fener koca bir ocak ile ortasında yanan koca bir çıradan ibaretti.Geceleyin gemiler bu ateşi görerek gelirlerdi. Fakat Rumeli ve Anadolu köylüleri gemileri aldatmak için kendi sahillerinde ateş yakarlar, Boğazdan gelen gemiler bu ateşi dikkate alarak sahile çarparlar ve gemileri parçalanırdı. Köylüler gemiyi yağma ederlerdi. Bu kötülüğü önlemek için 1. Abdülhamit zamanında buralara mahalleler ve camiler yapılarak oturulacak bir belde haline getirilmştir. Dünyanın en tehlikeli denizi boğaz girişidir. Burada nice gemiler batmıştır. Sultan Abdülaziz zamanında İstanbul'daki seferler gemilerden muntazam bir vergi alınarak cankurtaran teşkilatı yapmaya karar verdiler. Bir taraftan Şile, diğer taraftan Bozburun'a kadar 45-50 yerde sağlam istasyonlar kurmuşlar, bu cankurtaran teşkilatı 1871'de kurulmuştur. Cumhuriyet dönemine kadar 16.000 kişi kurtarılmıştır. Bu kurtarılanların kazancı, mahsus halde masrafların 3 katıdır. Bu fazla para Osmanlı bankasına yatırılır.


Rumelikavağı'nda muhtarlık yapmış kişiler

  1. Marazlı Ahmet

  2. Mustafa Efendi (Aziz Efendi'nin kayınpederi)

  3. Mehmet Efendi

  4. Kavas İsmail (elektirikçi Fuat'ın dedesi)

  5. 1960 ihtilalinde dürüst ve tarafsız olan bakkal Hüseyin Efendi

  6. Süleyman Ayhan (Gacara Ahmet'in babası)

  7. Süleyman Koçali

  8. Rıza Topçu

  9. Hasan Altun

  10. Cevdet Bayraktar

Midyecilik

Rumelikavağı ve tüm Türkiye'de bu deniz ürününün çıkartılması ve yenilmesini alıştıran yüzlerce kişiye iş sahası açan kşi rahmetli Hulisi Esen'dir. Daha sonraları Ethem ağa ve diğerleri devam etti. Hulisi Bey aynı zamanda İstanbul balık halinde kabzımallık yapan ilk kişilerden biri idi. O da köyündeki irili ufaklı balıkçıların kalkınabilmesi için onlara ağ, olta vb. malzemeleri cebinden para vererek finanse etmiştir.


Filecilik

Köydeki kadınların aile bütçelerine katkıda bulunabilmeleri için rahmetli yusuf Altun Pazar fileciliğini kadınlara yaptırarak yakın zamana kadar onlara iş olanağı sağlamıştır.


Üzüm bağı ve bostanı olanlar

Cingöz Salih, Tatar Osman, Mehmet çavuş, tekin Abidin annnesinin babası, Şükrü Reis, Hamal Bekir2in kayınpederi, Fevzi Çavuşun bağı, Salih Efendi'nin bağı, Arap Salih'in bağı, Şerafettin'in bağı.


Rumelikavağı ilkokulunda görev yapan ilk eğitimciler

Hasan Bey (Hulisi'nin dayısı okul müdürü), Tahir Bey (Öğretmen), Kalfa Ömer (Hademe Eteken Mehmet'in annesinin babası)


Altınkum iskelesinde görev yapan kavaklılar

Çımacı Kemal, Ali Emmi (Koparal Mehmet'in annesinin babası), Nizam Sülün (asker Mehmet'in babası)


Karakol

Çolak Osman'ın kahvesinin olduğu bina.
Tatar Osman'ın evi.
Zıpzıp Mehmet'in evi.
Parkın içi.
Jandarma Karakolu, Tekel büfesinin olduğu yer.


İlk meyhane

Topuz Salik'in meyhanesi (Çolak Osman'ın kahvesinin olduğu yerde) Süleyman Bey'in meyhanesi (mezarlığın üst tarafı)


İlk yurt dışına çıkan kişi

Hidiv Abbas Efendi'nin gemisi ile tüm Avrupayı gezen Kahveci İzzet. Kavağa geri dönüşünde öğrenmiş olduğu Rumca, Ermenice, Fransızca ve İngilizce ile vapurlardan gelen yabancı turistlerin dertlerini anlatmakta yardımcı olan kişidir. Ezanın Arapça okunmasının yasaklandığı dönemde Mescid'e çıkarak Arapça ezan okumaya devam etmiş 3 sefer jandarmalar tarafından alınıp tutuklanmış, daha sonra serbest bırakılmıştır. Köy idare heyetinde bilirkişilik görevi yapmış, cami derneğinin kurulmasında emeği olan bir kişidir.


Rumelikavağı'na hizmet etmeyi görev bilen kişi :   GÜNEY KILDIRAN

Rahmetli Rıfkı Bey ile Sabriye Hanım'ın iki evladından biri olan güney Kıldıran, doğup büyüdüğü köyüne vefa borcu olarak okul yaptırarak ismini ve ecdadını ölümsüzleştirdi. Bu yapmış olduğu eser ile tüm Rumelikavaklıların kalbinde taht kurdu. Atatürk'ün kurmuş olduğu cumhuriyetin emanet ettiği gençler bu ilim ve irfan yurdunda, iyi bir eğitim imkanı ile yarınlara ışık tutacaklar. Güney Kıldıran Rumelikavak Spor Kulübü'nün ve Rumelikavak Güzelleştirme Derneği'nin kurucularındandır. Her iki derneğin de onursal başkanıdır. Bankacı Necil Bey'in kardeşidir. Hizmetlerinin devam Etmesini temenni ederim.

Rumelikavağı'na hizmet eden bir başka kişi :
Rahmetli Esat Koçali anısına oğlu Umut Reha Koçali babasının adını ölümsüzleştirmek için Rumelikavağı İlk Öğretim Okulu bahçesinde Ana Sınıfı (Çocuk Yuvası) yaptırarak babasının adını ölümsüzleştirmiştir.
Kendisine bu hizmetlerinin Rumelikavağı halkı adına devam etmesini dileriz

Rumeli Kavağımızın Tarihi Çeşmeleri

1. Abdülhamid Han (II) Çeşmesi

Kitabasi : "Tarih-i Muhtar-ı oku ey su içen eyle dua Abdülhamid Han eyledi bu çeşme-i paki bina"

Hicri : 1318            Miladi : 1902 Altınkum 'da bir gazino içinde muattal (Battal, boş, bırakılmış, kullanılmaz veya kullanılmayan) bu çeşmenin dış görünüşü hakkında bir bilgi verilmemektedir. Yalnız kitabesi yukarıdaki gibi tespit edilmiştir. (İstanbul Çeşmeleri Kitabı)
 

2. Hasan Paşa (Kaptan Gazi) Çeşmesi

Kitabesi : "Sahib-ül hayrat kapudan-ı derya Cezdirli Gazi Hasan Paşa çesmesiu"

Hiciri : 1347            Miladi : 1928

Ayrıca bir de onarım kitabesi varmış : "Marmoloz (Mavramoloz), Dalyan Çeşmesi" 3 Mayıs 1928

Altınkum'da bahçeli gazinoda mamur olduğu "İstanbul Çeşmeleri" kitabında kayıt edilmiş. Ancak aranmış bulunamamıştır.

3. Ruznameci İbrahim Efendi Çeşmesi

Kitabesi : "La ilahe illahlah Muhammeden Resulullah. Bu çeşmei bina iden Ruznameci İbrahim Efendidir."

Hicri : 1044            Miladi : 1634

Rumelikavakta harap olmuş hamamın önündeki bu çeşme, esas şekline kaybetmiştir. Ayna taşı istiridye kabuğu şeklinde motiflidir. Yerindedir. Teknesi ise çukurda kalmıştır. Çeşmenin üstü beşik çatı ile örtülmüş ve kiremit kaplanmıştır. Ayna taşının her iki yanında su taşı yuvası vardır. Çeşme kitabesinin üst kısmı boyanmış (Yağlı boya ile) ve ayyıldız yapılmıştır.

4. Hasan Paşa (Kaptan Gazi) Çeşmesi

Kitabesi : "Şevk ile bir tarih-i mâ tenden çakardım fikr itdi irca bu yeri Tersane-de âb-ı latif (1199)"

Hicri : 1199            Miladi : 1783

Altınkumun ilerisinde Büyük Limandaki bu çeşmenin Türk klasik üslubunda kesme taştan yapılmış olduğu "İstanbul Çeşmelerinde" kaydedilmiştir. Bu çeşme belirlenen yerde bulunamadı.

5. Kavak Çeşmesi

Kitabesi : "Sahib-ül hayrat vel-hasenat ruhlarına el-fatiha Fi 15 Zilkade-i 1315"

Hicri : 1315            Miladi : 1899

Rumelikavağında çarşıbaşında mamur olduğu "İstanbul Çeşmeleri"nde kaydedilen bu çeşme, bulunamamıştır. Kitapta sadece kitabesi hakkında bilgi vardır.

 kaynak:rumelikavagimiz.com

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol